Peter Sheferin 1979’da
yazdığı oyun, Türkiye’de en son 2007’de İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından
sahnelenir… Benim izleti olarak “Amadeus” ile tanışmam sinema filmiyle oldu
yani yine bu eserle aslında… Yoksa hemen hemen yazdığım her şeyde Mozart’ın
bestelerinin gölgesi vardır. O’na çok şey borçluyum ve çok ama çok seviyorum. Onunla
ilgili çok kitap okudum. Detaylı şeyler bloğumda yazar zaten. 2022’de de bu
oyun için yazmıştım.
Bugünkü Amadeus’a
gelirsem, AKM benim terapi merkezim diyebilirim. İhtişamıyla göz doldurur ve
bilirim ki sanattır içi dışı… işte bu ömre bedel fakat gelin görün ki bugün ses
hiç iyi değildi. Oyunun giriş kısmına inanamadım. Çok nadiren interaktif şeyler
var oyunda. Tadında olursa severim. Girişteki sesi hiç sevmedim. Cılız ve yoğun
bir kakofoni vardı. Öyle bir sahneye yakışmayacak türden. Herhangi bir salon
değil burası! Zorlu da izlediğimde böyle değildi bu sesler.
Ve ses yetersizliği oyun
boyunca devam etti. İlk sezonda Mozart’ı Okan Bayülgen oynuyordu. O’nu çok
severim ama sadece gösteri adamı kimliğiyle. Açıkçası Mozart için gittiğim bir
oyun bu. Okan sesi dejenere olmuş bir seslendirmen, programcı. O zamanki gösteride
sanki Mozart değil Şrek konuşuyor gibi gelmişti ya da herhangi bir reklam
filminden bir ses çıkagelmiş! O zaman ki yazımda bunu yazmamıştım. Bunları
yazmak da kolay değil. Sonra rolünü Tansu Biçer’e devretti. Çok da iyi yaptı. Harika
oynadı, bravo.
Bir eleştirimde Selçuk
Yöntem’e; severim, saygı duyarım, sesini de severim. O bariton diyebileceğim, yerinde
kullanılırsa dinlendirici ve dinletici nitelikteki sesi Salieri rolü için çok
ama çok yetersiz. Kendisine büyük saygı duyuyorum ama lütfen bu rolü devretsin.
Çok hızlı konuşuyor, duymak istediğim şeyler o kalın ve çatallaşmış ses içinde boğulup
gidiyor.
Ben Mozart aşığı olduğum
için hayatına çok hâkimim hatta oyunda kız kardeşi neden yok diye eleştirmiştim
eski yazımda. Sanırım bu oyunun ilk versiyonlarının 4-5 saat sürdüğünü
okumuştum kaç sene önce. O ya da bu ben Mozart’ın babasını ve kardeşini görmek
en azından onlardan bir emare olmasını isterdim. Mozart’ın mektuplarını da
ihtiva eden bir kitap okumuştum. Kız kardeşiyle çok mektuplaşırdı.
Oyun çok hızlı akıyor. Bir
yerde saray yetkilisi aniden sahneye giriyor, Mozart’ın yazdığı operayı
eleştiriyor ve ilk cümle şu; “komik bi fars yazmış”
Buradaki fars kelimesini
bir Allahın kulu anlamaz. Fars tiyatroda abartılı, absürt komediye denir.
Tiyatro eğitimi aldığım için anladım ben de. Yutulan o kadar çok kelime, anlatı
var ki, eğer Mozart’ı tanımıyorsanız ve hatta Amadeus filmini (sinema)
izlemediyeniz aklınızda kalmaz bu oyun, bir şey de anlamazsınız. Burada Salieri
ve Mozart üzerinden bir insanlık dramı işleniyor. Mozart da mobbing yedi ahali!
Kostüm, dekor, Mozart’ın
eserleri harika. Yine gideceğim bu gösteriye. Onun müziklerini dinlemek,
aryalarla kulaklarımızın pasının silinmesi için. Mozart Allah senden razı olsun
canım. Senin o eserlerin Tanrı’nın sesi gibi. Kimsesizler mezarlığına gömülmüş
olsan da, asırlardır senden ilham alıyor ve seninle düşünüyoruz. Sen hep
varsın, var olacaksın. Bak hala seni konuşuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder