Bir zeytin ağacı… Dedem dikmiş. Hemen yanında doyamadığım limonların ağacı güneşle dans ediyor. Toprağı kurumuş mu ne? Ama kapılar ardına kadar kilitli.
Köşke çıkıyorum sonra kırık dökük merdivenlerden. Yerler hâlâ delik deşik çocukluğumda olduğu gibi. Ocağın üzerinde solmuş bir takvim, son yaprak ölmeden bir gün öncesine mi ait yoksa? Sahi ölen kim? Sen mi yoksa ben mi?
Çarşıya çıkıyorum sonra… Bayram günü salıncak ittiriyor biri. Asırlar evvelinden bir sahne gibi. “Hâlâ var mı?” diyor içimden küstah bir ses. Sus diyorum şuraya bak; “Kızarmış kelle” yazıyor tahta bir arabada. Kokoreç yerken iyisin deyip tokatlıyorum usumu!
Cleopatra kapısından geçiyorum elimde azık peştemâlimle ve arkama bakıyorum…
Çocukluğumun kapılarını kilitledikleri geliyor aklıma.
Dedemle hesaplaşıyorum bir de babam ve Tanrıyla!
Açılıyor tüm kilitler ardı arkasınca.