24 Eylül 2017 Pazar

Bir de ufak bir not iliştirmek istedim

Türkiye de yaşayabilmenin yolu Atatürk'ü ya da Abdülhamit'i anlamaktan geçmemeli artık. Nasılsa kimsenin kimseyi anlayacağı yok. Hatta anlamaya çalışmayın. Sadece sanatın bir ucundan tutun, koklayın en azından. Bu size bir ömür yetecektir ve gelecek nesiller size minnettar olacaktır. 





Bencilce bir tutkuyla sevmişti adamı…




Ve o adam Ed Harris’ti!
Yazık değil miydi Ed Harris’e?
Filmin etkisinde kalmak böyle bir şey. Ve yine bir çok kez izlediğim ve bu akşam sizin için de izlediğim bir filmin etkisiyle buradayım. Filmin adı: The Face of Love ( Aşkın Yüzü). Filmin konusu ilginç. Çok insanî, çok duygusal. Filmi film yapan da Ed Harris’in muhteşem oyunculuğu. Gördüğüm göreceğim bir numaralı karakter oyuncusu diyebilirim.


Bir kadının ardından bakışı “bir erkek bu durumda ancak böyle bakabilir” dedirtiyor insana. Adam sadece gözleriyle oynuyor diyebilirim.
Filmde orta yaşlarında eşini denizde boğulması suretiyle kaybeden bir kadın var. Beş yıldır yas tutan, eşinin yokluğuyla yaşamaya alışmış bir kadın. Tüm anıları kalbine gömmüş güzel bir kadın. Ara sıra gözünün önüne gelen tek şey; eşinin kumsalda boylu boyunca uzanmış cesedi ve yüzündeki kum taneleri.
Artık birlikte gittikleri yerlere gitmiyor, eşinin onun için yaptığı havuza da girmiyordu.
Ve bir gün…
Eşine tıpatıp benzeyen bir adamla karşılaşır yaslı kadın.

Düşünün…
Siz olsanız ne yapardınız bu durumda?
Onunla bir şekilde tanışıp bu garip rastlantıyı onunla paylaşır mıydınız yoksa…
Yoksa…
Bir dostuyla paylaşırken bu olayı; “Onun hala buralarda olduğuna inanmak” diye bir cümle kurdu kadın başını önüne eğerek ve umut solu bir gülümsemeyle.
Sadece bununla yaşamayı denemek...
 Sevdiğiniz insan bir daha dönmemek üzere gidiyor ve siz onun “buralarda” olma ihtimaliyle yaşamaya çalışıyorsunuz.
Düşünüyorum da, filmler sadece izlemek için yoklar, hatta düşünmemiz için de… Belki bilmediğimiz geleceğimize kendimizi hazırlamak için de varlar.

Özetle…
Kadının kocasına benzeyen adam da bekâr. O bir ressam. Bir üniversite de öğretmen. Fakat hayata küsmüş bir öğretmen. Bir şekilde tanışıyorlar ve birbirlerine aşık oluyorlar. Aslında kadın yıllardır aşık. Nasıl mı? Kadının onuna birlikte olmasının tek nedeni adamın kadının ölen eşine benziyor olması. Kadın aslında hala kocasına aşık ve adamın bundan haberi  yok!


Bu filmde beni mutlu eden tek şey şu oldu; hayata küsen bir sanatçının atölyesine gidip yeniden resim yapmaya başlaması. İşte aşkın nasıl bir şey olduğunu görüyorsunuz o sahnede… O mutlu adamın gülüşünü yüzümde hissettim. Çocukça sevinciniyse kalbimde…
Kadın onu bencilce bir tutkuyla sevmişti. Öyle ya da böyle sevmişti. En azından varlığını sevmişti.
Bu film de tekrar tekrar izlenmeyi hak ediyor…
Bu arada…
Ben gün boyu ne mi yaptım? Evimin geri kalan eşyalarını yerleştirdim. Bitti mi? Tabi ki hayır.
Size bir sır vereyim mi?
Evinizde ki tüm fazlalıkları atın. Giymediğiniz tüm kıyafetleri lütfen ihtiyaç sahiplerine verin. İnanın giymeyeceksiniz onları. Kilo verseniz de giymeyeceksiniz. Benden size garanti.
Paylaşmak iyidir ;)
Çok mutlu kalın…
Sendromsuz ve mutlu bir Pazartesi diliyorum hepinize… J



Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...