Pembe duvara yaslanmış belki 50 yıllık pembe bir şifonyer. Hayatım boyunca en fazla boyasının yenilendiğinden emin olduğum ve içinden her çıkan eşyayı aynı şekilde kokutmayı beceren o koca çekmeceler. Her ne olursa olsun hayatımızdan gitmemiş, üzerine kaç kuma gelmiş olursa olsun, hepsini derdest edip yollamış gözdeler gözdesi, koca ağızlı bir kadın! Çekerken ayrı, iterken ayrı bir güven duygusu işliyor içime. Her defasında kucaklıyor sanki çocukluğumdan beri her ne kalmışsa zihnimde.
Pembe bir battaniyem vardı. Ne tuhaf… Sonra sonra en sevdiğim renkler gri ve yeşili geçmedi! Minicik bir mandalinanın üzerine örtmüştüm üşümesin diye minicik bir çocukken. Mandalina üşür müydü? Belki hayır ama o yavru bir mandalinaydı, ve her yavru gibi pembe bir battaniyeyi hak ediyordu.
Ve, yumurta kokusunun dört köşesine işlediği dikiş kutusu. Dedem neler fısıldamıştı acaba sapından kilidine… Evinin altındaki atölyesi gibi kokardı ve hala da öyle kokuyor. Biraz demir, biraz tahta ve çokça rutubet! Üsküdar’ın toprağıyla mı sıvazlamıştı kutuyu bitirdiğinde. Ya şimdi?
Birkaç metre don lastiği, iğneler, ananemden kalma paslı bir yüksük. Neler konuşulmuştu parmağındayken ve kaç kez gökyüzüne bakılmıştı ne niyetlerle…
İlâhi! Var mıyız bu dünyada yoksa yok muyuz en yok saydıklarımızdan daha da fazla? Eksilerek mi büyüyoruz söyle bana yoksa küçülüyor muyuz bizim sandığımız mutluluklarla. Mutluluk sana ulaşabilme çabası mıydı? Tüm yolların sonunda sen varsan eğer, elimin tersiyle kucakladıklarıma yazdığım şiirler ne olacak?
Peki ya bu koku? Küflü bir tahtadan burnumun derinliklerine uzayan görünmez telgraf telleri ve bana geçmişten getirdiği haberler de neyin nesi?
Biricik kedim! Zeytinim! Sütlacımdan yadigar gibisin… Yat uyu huzurla. Gidenlerden gelen var mı sen bari söyle. Ağzının salyaları ne kadar da yakışıyor o saten örtüye.
İpek olsa ne yazar! Benim mi? Benim olan ne ve kim?
Söyle pembe şifonyer, ya sen kiminsin?
BtLÂşK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder