Elveda Yarın
Koğuşlar boşaldı…
Ayak sesleri
Demir şıngırtıları
Gecenin bir yarısı
Ya sonra?
Şeytanla dans ederken kimileri, haberdar değildir halinden çoğu kez ben bile belki…
Kimileri meleklerin gölgesinde soluk alıp verir bunu da bilmez beşer hatta kedi bile kim bilir.
“Elveda Yarın” adlı film bundan elli yıl öncesinde yaşanan hadiselere ışık tutuyor. Biyografik bir film olan Elveda Yarın filmi, döneminde antiemperyalist bir tavır sergileyen bir grup gencin geldiği noktayı anlatıyor. Gelinen noktaysa her yıl 6 Mayıs’ta anılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ismindeki gençlerin idamı. Deniz İstanbul Üniversitesi’nde, Yusuf ve Hüseyin ise ODTÜ’de öğrenimlerine devam ediyorlardı. Bu arkadaşların yolları üniversitede kesişiyor. Tabi filmde bunları görmüyoruz. Maalesef görmüyoruz, maalesef demek zorundayım zira film nedense çok eksik. Yüzeysel bir şekilde salt idam odaklı ve derinliksiz. Oyuncular çok başarılı. Deniz’i canlandıran Berhan Şimşek gerçekten hakkını vermiş keza diğer oyuncular da. Fakat duygu çok az.
Filmi izlemeden önce bu hadiseyi kitaplardan ve en azından internetteki belgeselleri izledikten sonra izlemek gerekir. Bana kalsa en az üç saat sürecek bir konusu var hatta daha fazlası… Birkaç gerçek kamera görüntüleri filme hareket katmış. Mesela 6. Filo eyleminden kısa kesitler…
Filmde hemen karar mahkemesine geçiliyor, ardından açlık grevi işleniyor ki orada da çok eksik var. Mesela gerçekte üç arkadaş görüşe çıkıyor ve avukatlarının anlatımıyla üçünün de hali perişan. Filmdeyse sadece Deniz görüşe çıkıyor ve görünümünde çok farklılık yok. Onlarla ilgili o kadar çok şey izledim ki ve zaman zaman da gözyaşlarımı tutamayarak… Neticede gencecik çocuklar. Mesele genceciklikten de öte. Nereye gitti bu çocuklar? Ve ne değişti elli yılda? Ne oldu bize? Şimdi neredeyiz? O dönemde toplamda yanlış bilmiyorsam çatışmalar da dahil aynı görüş içinde olan 47 genç öldürüldü. Banka soygunları, adam kaçırmalar vesaire yani seslerini duyurmak için yapılan eylemler… Haklı haksız tartışması çok gereksiz ve ben filmde çok fazla duygu görmek isterdim. Mesela Deniz’in en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır… Ben bunu da görmek isterdim. Mesela Yusuf idamdan önce babasına yazdığı mektupta şöyle der (eksiğim olabilir) “baba, ayağımda plastik ayakkabıları görünce üzülme, benim kunduram var ama aceleyle geldik buraya.” İdama giderken babası üzülmesin diye bu kadar incelik gösteren bir insanın arkasından ne denir ki… Ben bunları da görmek isterdim. Mesela Deniz idamdan önce birkaç fırt sigara içer. Elleri arkadan bağlıdır. Fakat filmde bu sahne ışık hızıyla verilmiş neredeyse. Oysaki Deniz orada avukata der ki; “bugüne kadar Birinci içerdik, şimdi uçlu sigara içiyoruz.”
Abisi Bora Gezmiş’in tüm röportajlarını izlemişimdir. Deniz’lerin asılmasına karşı gelen bir Yargıtay üyesine gösterdikleri 35 yıllık vefayı da filmde görmek isterdim. Şöyle ki Deniz’in vefatından 35 yıl sonra ölen üyenin tabutunu Gezmiş kardeşler omuzlamıştır. Bana göre mesele salt idam değil beşeri ilişkiler çerçevesinde koca bir hayatı anlatma derdi olmalı. Ortada büyük bir dram var ve bu dramın dalgaları hala devam ediyorsa detayları da konuşturmak gerek. Hala ağlayan kardeşler var, hala yas tutan insanlar var.
Filme dönersek;
“Derdimiz Türk Kürt halklarının kardeşliği, tam bağımsız
Türkiye.” diyen gençlerin asılması için mecliste bir oylama yapılır ve çoğunluk
“asılsınlar” der.
Karar mahkemesinde idamları açıklanır. Gerçek mahkeme görüntüleriyle burada da çok fark var. Fark olmalı mı? Yönetmene karışılmaz elbet. Ama filmdeki mahkeme normalden daha kalabalık olduğu için karar mahkemesi olduğunu ben anlamadım. Kararın ardından Deniz; “Biz varlığımızı hiçbir karşılık gözetmeden halka armağan etmiş bulunuyoruz Türkiye’nin bağımsızlığı adına” Der. Gerçek görüntülerde kalem kırma hadisesi bana komik gelmişti. Neyse…
Filmde Suavi’den, Tuncer Kurtiz’e, Bülent Çolak’a kadar birçok değerli isim görüyoruz ki Bülent karakterle çok uyumlu olmuş keşke Yusuf da biraz daha uysaydı demekten kendimi alamıyorum şu an… Başta da dediğim gibi 98 yapımı bir film. “o güne göre güzel” diyemeyeceğim. Sonuçta bu bir uzay filmi değil. Hem de yaşanmış bir hadise. Hatta gömülmeleri bile olaylı olmuştur. İmam “namazlarını kıldırmam” deyince (!) baba Gezmiş dört kişilik cemaate sorar “abdestiniz yok mu?” diye… Ve kardeşleri, diğer çocukların babalarıyla kıldırılır namazları. Bu arada gerçek olaylardan bir anlatı; eski çatışmalardan birinde yine bir arkadaşları vurularak öldürülür ve başka bir imam “namazlarını kıldırmam” der… Neye istinaden böyle demişler anlamak mümkün değil. Allah’ın yerine onlar hüküm veriyor herhalde. Neyse içlerinden bir arkadaşları çıkar ve namazlarını kıldırır. Demem o ki mezar başında bile kavga kavga hep kavga! Oysaki ve şu an bir çok kişi o çocukların içindeki kavgayı çok daha hararetli bir şekilde yaşıyor içinde… Yanılıyor muyum?
Solcu demek kimilerince özetle “dinsiz imansız, din düşmanı” vs olarak nitelendirilse de, bu çocuklara baktığımızda gördüğümüz Anadolu çocukları… Kimi gelmiş Erzurum’dan, kimi Sivas’tan. Yani bu ülkede dinli dinsiz tartışması da ayrı bir dram! Şu satırı okuyan kişiye sormak isterim, Yusuf gelse onunla ne konuşurdun? Ya da Hüseyin çıkıp gelse ne derdin ona?
Beğendiğim birçok sahne vardı elbet… Mesela havalandırma denen yarı kapalı bahçede oynanan voleybol sahneleri. İlk sahne filmin ortalarında ve top kaçıyor, asker topu ayağıyla durduruyor… Diğeri de son sahne. Denizler asılmıştır. Ertesi sabah… Bütün arkadaşları havalandırmada voleybol oynar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder