2 Nisan 2022 Cumartesi

Kim tek başına değil ki? Oyunun adı; Tek Başıma

 


Yalnız olduğuna inanmak ve bunu kabul edebilmek daha cesurca galiba… Kalabalık olmak çok kolay değil mi sizce de?

Tek Başıma adlı oyun için Mecidiyeköy/Küçük Sahnedeydim. O sahneyi de ayrı seviyorum bu arada. Bahsedeceğim tek kişilik oyunu, sahnede yediği donut kadar tatlı bir oyuncu oynadı; Fulya Ülvan… Mimikleriyle, bitmeyen heyecanı ve enerjisiyle konuyla bütünleşti ve her olayda giydiği üstlükler de anlatımına renk kattı…

Adı üzerinde; Tek Başına… Karakterimiz Susan en son yirmili yaşlarında gittiği Avustralya yolculuğuna kırk yıl sonra tekrar çıkar ama bu sefer tek başına. Anlattığına göre daha önce birlikte gittiği yakın dostlarının her biri bir bahane üretmiş onunla gitmemek için. İçi dışı birdir Susan’ın ama sanki biraz fazladır bu içsel ve dışsal iyilik! Çok konuşur Susan ta ki yanındakini kaçıracak kadar!

Çok neşeli, eğlenceli görünse de içinde fırtınalar kopuyor Susan’ın… Mesela aşk! “Ne işim olur ki bu saatten sonra” diyor ama aşık olmak istiyor aslında; uzakta sandalda kürek çeken birine ilgi duyacak kadar. Bu oyun farklı şekilde oynansaydı mesela; Susan kendiyle barışık esprili ve açık sözlü biraz da patavatsız olmasaydı, şeffaf tekerlekli valiz yerine normal bir valiz taşısaydı omuzları yerde bir şekilde… Herkes salondan ağlayarak çıkardı eminim.

Fakat Susan bu haliyle çok güzel. İzleyiciler arasında bir sürü Susan vardı kim bilir hatta belki ben bile.

Dikkatimi çeken şeylerden biri de dekor… Bilirsiniz illa incelerim dekoru, kostümleri. Duvarın içine yerleştirilmiş birçok ev ve mutfak gereçleri vardı. Ama en beğendiğim Pazar arabasıydı. Çok beğendiğime göre; bir kadının hikâyesini anlatan tek kişilik bir oyunu tamamlayabilecek biricik bir aksesuar olmuş doğrusu. Pazar arabası bana çok şeyler anlattı; pazara gitmeyi kim sevmez? Yeni ve taze şeylerin habercisidir bi’nevi!

Susan da yeni bir şeylere “merhaba” demek için çıktı o yolculuğa ilk başta ayak diretse de… Korkuyla bindiği uçaktan umutla indi, oteline yerleşti ve bir şeyler içmek için aşağıya indi. Hazırlanan her kokteyl yanında olmayan arkadaşlarını anlatıyordu.

Yalnızlıktan çok dertli, yalnız denize gitmek, yalnız dans etmek… Konuşacak birini bulamamak! İmdada yetişen tek şey; karbonhidrat! Komedinin içine saklanmış bir dram izliyoruz aslında… İzlerken suratımıza yayılan gülümsemenin gölgesinde neler dolaşıyor o an; ah yalnızlık vah yalnızlık! Herkes kendi türküsünü söylüyor işte o an!

Yalnız Susan

Gergin Susan

Ah bir de menopoz mu yoksa?

Yandın Susan…

Ama ne diyor: “Ben gerçekten yaşıyorum. Olduğu gibi an’ı yaşıyorum. Sadece var olmuyorum, yaşıyorum ben… Yudumlama, kana kana iç… Yudumlamayacaksın direkt içeceksin…”

Ve ben oyunun ardından, metroyla Yenikapı’ya geçerken melodika çalan bir çocuk geçti tespih gibi dizilmiş insanların önünden bir elinde para kutusuyla… Tek tek çekti sanki hepsini bir elin başparmağı gibi… Anlamış olmalıydı; zira herkes en az onun kadar yalnızdı…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...