Genelde “dünkü oyun” ya da “geçen
gittiğim oyun” diye başlarım… Bugün “dün akşam gittiğim meddah gösterisi” diye
başlamak istiyorum.
Geçmişe dönersek meddah; vakti
zamanında Muhammed Peygamber zamanını öven kişilere denirdi. Bu zamanla halk
topluluklar önünde halk hikâyeleri anlatan kişi manasına evirildi.
Zor zanaat… Daha önce de birkaç kez
izledim meddah gösterisi. Dün akşam da çok güzel bir gösteri izledik. Mehmet
Esen sahnedeydi ve gerçekten bize çok güzel bir gösteri sundu.
Oyunculuğa başlama serüveniyle başladı
ve devam etti. Bu hikâyelerde aslında o kadar çok hayatlara rastlıyorsunuz ki;
mesela Münir Özkul… Anladığım kadarıyla Münir Özkul Mehmet Esen’in hayatında en
büyük rolü almış kişi. Hikâyede Esen’in büyük ustadan ders almak için tam bir
yıl beklediğini dinliyoruz. Ama dinlerken de o zamanları yaşatıyor sanatçı. Bu
işte güldürmek kadar düşündürmek de önemli. Mecbur değildir aslında sanatçı,
illa düşünmen mi lazım kardeşim, git evinde düşün! Fakat içi doluysa kişinin
sen istesen de istemesen de başka bir dünyaya çeker seni.
Bir Münir ustaya gittik, bir türkü
barda türkü dinledik, yetmedi hop Almanya’ya gittik, hayda Gayrettepe’de ne
işimiz vardı; yetmezmiş gibi Mehmet’in Edison’la tanışma hadisesi; çarpıldık!
İnteraktif bir gösteri olduğu için
izleyicinin de zaman zaman dâhil olması anlatıyı keyifli hale getiriyordu.
Mehmet Esen’i filmlerde izledik fakat sahne performansı çok başka bir şey.
Tiyatro eğitiminde hocalarımız “nedensellik” der dururdu. İşte dün akşam tüm
nedenlerin altı doluydu. Boş insan izlemekle dolu insan izlemek arasında bayağı
fark var… Kimi hoplayıp zıplar, bol bol küfür eder, millete sataşır, kimi de
yaşanmışlıklarını entelektüel birikimiyle harmanlar ve zaman nasıl akıp geçmiş
anlamazsınız bile… Tek kişilik bir oyun yazmıştım, biyografikti. Monolog yazmak
zordur hele de biyografik olunca… Ya oynaması? Tek bir sandalye ve sen!
Çelişmemen gerek, kendini tekrar etmemen gerek, sahne enerjisini stabil tutman
gerek, gerek oğlu gerek.
Yıllardır sahnelediği bir gösteri
“Meddah” … Bizlere de yıllar sonra kısmet oldu.
Riva’da yenen kazığı pardon balığı hiç
anlatmayayım. Ben direkt türkü performansına geçeyim; sesi öyle güzelmiş ki, yıllar
evvel bir türkü bar sahibi her gece 2’de gel bu türküyü söyle diye teklif sunmuş
Mehmet Esen’e. Tek bir türkü… Sebebine gelince… Sebebini de oyuna gidip
öğrenin… Tarzım bu, sonları anlatmam, başı benden sonu sizden…
“Kükremiş aslan görirem
Kan yiyen sırtlan görirem
Dalgalı umman görirem
Cin görirem
Can görirem
Mezerde hortlak görirem
Bin türlü tufan görirem
Güllü bir yaban görirem korkmirem
Korkmirem bala korkmirem”
Sayın Esen’e sevgiler, saygılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder