Bir düğün imecesi ile başlayan film Murtaza ve iki yıl önce
gözlerini kaybeden Sabure’nin hikayesini anlatıyor. Aslında keşke bu film 3
saat sürseydi; filmdeki karanlığı daha
fazla hissetseydim mesela, Sabure’nin elleri biraz daha titreseydi, küçük
yaşında başından geçen o hadiseyi daha fazla duyumsayabilseydim. Hayatlar
elbette bir saat ya da bir buçuk saate sığmaz ama izleyen kaygısıyla bence bu
hayatların anlatıları kısa olmamalı.
Onulmaz bir yalnızlığın ve karanlığın içinde kıvranan Sabure
ve kocası Murtaza bir dağ köyünde yaşıyorlar… Film Malatya’da çekildiği için
kayısı detayı oldukça dikkat çekiyor.
Bir parça ekmek, bir bardak çayla sohbet kapılarının aralandığını ama kısa süren bu sohbetlerin ardında derin bir karanlık olduğunu hissediyoruz ve karanlık gittikçe büyüyor. Murtaza ve Sabure’nin çocukları İstanbul’da yaşıyor. Kızlarını kaybediyorlar fakat Murtaza bundan Sabure’ye bahsetmiyor. Aslında köyde yaşanan gerçekliğin ardında bir detay olarak kalıyor bu ölüm zira Murtaza kendini hala suçlu hissediyor. Karanlıkta kalan sadece Sabure değil aslında Murtaza.
Bir yanda her sabah güneşin karşısına geçip Alevi
geleneklerince dualar eden yaşlı ve gözleri görmeyen bir kadın, bir tarafta
vicdanıyla boğuşan bir adam.
Acaba siz de bir gece yalnızlığınızı kutsayıp, günün
doğmasıyla; tek başınıza akan bir suda kirlerinizden ve yalnızlığından arınabilir
miydiniz?
Betül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder