Günlerden Antalya, anlardan medeniyet yani ilahi nimet
diyelim.
Medeniyet bir ilâhi nimet olamaz mı? Halinizden ne kadar
memnunsunuz acaba?
Side Antik kent ve tiyatrosundan sonra müzesi çok iyi geldi.
Zaten sanat “iyi” gelmeli. Sanatın özelliği bu, işlevi bu. Sadece bakmak değildir
mesele. Sana ne hissettirdiğidir asıl olan. Her şeyden somut şifa aramak ve
bulmak değildir yaşam. Ruhun çırpınırken turp yemişsin, yeşil çay içmişsin ne
gam!
Bak şu heykellere! Konuşmuyor mu sence. Bir şeyler
fısıldadığını söylemezsen inanmam sana zira ben ne çok şey duydum yanlarından
geçerken dahi. Göz göze geldik Antalya Müzesiyle özdeşleşmiş dans eden kadın
heykeliyle. Dans ederken etrafımda İmparator Hadrianus’la yüz yüze geldim. Elimden
tuttu sanki bir şeyler anlatıyor gibiydi.
Ve tabi bir şeyleri algılayabilmek için ülke ekonomisinin de
nereye gittiğine bakmak lazım… Neyse bu benim konum değil konu etsem de şahsi
fikirlerin ötesine geçmez.
Gelelim heykel işine. Bu müzeye mutlaka gidin. İhtişamı
görün. Roma dönemi imparatorları ve imparatoriçeleriyle tanışın. Heykellerin
hemen hepsi M.S. 2 yy. tarihli. “O dönemde bunlar” derken ders almak lazım. “Biz
ne yapıyoruz” demek lazım. Adamlar yapmış, bir medeniyet bırakıp gitmiş.
Ramazan geliyor, heykel orucu bozar mı demeyin. Kendinizi
zorlayın.
Bir nesli arabeske kurban verdik, bir nesil pop kurbanı
oldu, şimdiki nesil politika ve internet kurbanı oluyor… Heykele ya da sanatın
herhangi bir dalının günah olup olmadığını tartışanların günahlarıyla bir Eiffel
Kulesi de biz dikerdik. Bu arada “Demir Bayan” olarak anılan Eiffel Kulesi
zamanında reddedilmiş bir kuleydi ve çalışan yüzlerce işçinin parası da
ödenmemişti. Bugün geldiği yere bakın.
Bu eserlerdeki ilâhi gücü, mesajı, izi, ilmi görmemek için
kör olmak lazım.
Ama tabi benimki çok ütopik şeyler. Medeniyet, sanat,
plastik sanat vesaire… Bir çeşit monolog… Çok etkilendim paylaştım. Özür
dilerim : )
BtLÂşK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder