27 Haziran 2025 Cuma

Sweet Bean

 Kirin Kiki’nin ve Masatoshi Nagase’nin oyunculuklarına hayran kalacağınız bir Japon yapımı.

Türkiye de sinir olduğum şeylerden biridir basmakalıp isimlerin ya da arabesk öğelerin ardına saklanıp olayı kestirip atmak. Bu filmde umut yok umutsuzluk da yok ama filmin adını Umudun Tarifi olarak değiştirmişler. Neden çünkü filmde yaşlı bir kadın var, üzgün bir adam var. En basit yoldur dramatik bir isim koyup eseri yaftalamak. Benim bir kitabıma da aynı şeyi yaptılar hatta bir kaçına. Romanda başkarakter intihar etti diye tutmuşlar kapağa urgan koymuşlar.

Neyse bu da benim eleştirim. Oysaki film çok spritüeldi. Her sahnede derinlik vardı. Kadrajdan bahsetmiyorum, manadan bahsediyorum.

Benim için kiraz çiçekleri hiç bu kadar anlamlı olmamıştı mesela.

Tatlı fasulye kavurmasındaki fasulyelere saygı duymak da aklımdan geçmezdi hiç.

Minnet duymak… Japonlar başta olmak üzere birçok kültürde yemekten önce Tanrı’ya şükredilir. Müslümanlarda yemek bitince, o da akına gelirse tabii. Fakat irfan sahibi diyebileceğimiz güruh bizde de yemekten önce şükreder. Geçerli ve zor olan budur.

Dediğim gibi, ruhsal bir film olduğu için insanın içindeki bir takım duyguları da canlandıran zor bir filmdi aslında.

Bazen veda etmemiz gereken kişiler, eşyalar ve mekânlar olur. Gitme vakti geldiğinde gitmeyi bilmeyi de büyük bir incelikle anlatıyor film. Ve bunlar hep kiraz ağaçlarının gölgesinde, Dolunayın şahitliğinde oluyor

Bir kanaryayı kafesten salmak, kiraz ağacının uçuşan yapraklarıyla sevinmek, Güneşle beraber mutlu bir şekilde yeniden doğmak…

İnsanın hikâyesi bitmez. Teşekkürler Naomi Kawase.

 

 



 

20 Haziran 2025 Cuma

Mavi gök ile yeşil toprak arasında bir yerlerde

 

Bir zeytin ağacı… Dedem dikmiş. Hemen yanında doyamadığım limonların ağacı güneşle dans ediyor. Toprağı kurumuş mu ne? Ama kapılar ardına kadar kilitli.


Köşke çıkıyorum sonra kırık dökük merdivenlerden. Yerler hâlâ delik deşik çocukluğumda olduğu gibi. Ocağın üzerinde solmuş bir takvim, son yaprak ölmeden bir gün öncesine mi ait yoksa? Sahi ölen kim? Sen mi yoksa ben mi?


Ve kapılar hep kilitli. Kırmalıydım belki de kilitleri aklımın kilitlerini kırdığım gibi! Kilere iniyorum sonra. İşte ben! Gölgem, asılı kalmış bak! Bir merdiven ahşap ve eski ama benden yeni! Bahçe kapısı düşmüş ölü taklidi yapıyor ben güleyim diye. Tebessüm ettim sadece. Kantaron topladım sonra kalbime sürerim diye.




Kapılar hâlâ kilitli. Kapılarımı kilitlemişler.

Çarşıya çıkıyorum sonra… Bayram günü salıncak ittiriyor biri. Asırlar evvelinden bir sahne gibi. “Hâlâ var mı?” diyor içimden küstah bir ses. Sus diyorum şuraya bak; “Kızarmış kelle” yazıyor tahta bir arabada. Kokoreç yerken iyisin deyip tokatlıyorum usumu!



Cleopatra kapısından geçiyorum elimde azık peştemâlimle ve arkama bakıyorum…

Çocukluğumun kapılarını kilitledikleri geliyor aklıma.

Dedemle hesaplaşıyorum bir de babam ve Tanrıyla!

Açılıyor tüm kilitler ardı arkasınca.



1 Haziran 2025 Pazar

Misafir

Beni İran sinemasına âşık eden yönetmenlerden biri Abbas Kiyarüstemi… Bu akşam onun Misafir adlı filmine konuktum. Şiirsel sinemanın devlerinden biri olarak anılır Abbas… “Misafir” 1974 yılında çekilmiş harika bir sanat filmi. Sanat filmleri ne anlatır? İnsanı… Abbas bize insanı nasıl anlatmış bu filmde? Bir çocukla anlatmış. Şiir gibi anlatmış. En yalın haliyle, benden uzaklaşmadan… Belki de iki adım ötemizde olanları getirdi koydu önüme yine.

Başkarakter Hassan’la beraber İran’ın 1974’lerinden bir köy görüyoruz. Köy okulundaki sistemi, aile içindeki düzeni, yoksulluğu, umudu ve Hassan’ın futbol tutkusunu!

Her şey o kadar doğal ilerliyor ki… Yormadan sıkmadan ve şaşırtarak… Ailesi Hassan’a baskı kurmaya çalışır. Hassan maç yapmaktan ders çalışmaz, okuldan kaçar… Ve bu tutku Tahran’a maç izlemek için kaçmaya varacak kadar büyür. Peki bu çocuk nasıl gitti Tahran’a? Bir fotoğraf makinesi sayesinde. Eski bir fotoğraf makinesi.



Sonunu anlatmaya dilim varmıyor. İzleyin görün.  Teşekkürler Abbas Kiyarüstemi.

Betül 


 

Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...