Eskiden tiyatroya gitmek için evden çıkarken suratımda bir güneş gibi beliren tebessüm, oyundan çıkana kadar devam ederdi, yeri göğü nasıl aydınlatırdım ey ahali sokak lambaları halt etmişti o derece yani.
Komedisi, kabaresi, denemesi, gerçeküstücüsü, trajedisi her neyse nesi… Işıklı tebessümüm devam ederdi çünkü mutlu olurdum.
Fakat son zamanlarda oyunlara bakarken “acaba gitsem mi” demekten kendimi alamıyorum.
Neden?
Daha dün yaşadığım şey; aslında yazmayacaktım ve oyunun adını vermeyeceğim. Prensip gereği beğenmediğim hiçbir oyunu yazmadım şimdiye kadar. Emeğe saygı dedim ve genelde sustum ama artık bardak taşmaya başladı. Az önce bir dostum mesaj atmış sağ olsun, tiyatroda rastlaşmıştık. Ben ilk perdede salondan çıkmadım oyuncuya hakaret olmasın diye, ara verilince tüydüm, genelde böyle yaparım ama artık ben de bundan soran Avrupa da yaptıkları gibi ayaklarımı yere vurarak mı çıkarım bilemiyorum.
Dostuma uzun bir cevap yazdım serzenişle dolu, yetmedi şimdi de buraya yazıyorum. Ama artık gerçekten yetti gari! İsim vermeyeceğim ve bardağı taşıran oyun anladığım ve araştırdığım kadarıyla epeydir oynuyor. Oyunun aslında konusu var ama oynayanlar için öyle sıradan bir hale gelmiş ki –bu arada türü komedi- yani oyuncu söyleyeceğini unutuyor, espri yapmaya çalışıyor ama yapamayışını kapatmak için verdiği mücadele kendine de komik geliyor olacak ki gülüyor, malum gülmek bulaşıcı bir şey dolayısıyla izleyici de gülüyor. Yeteneksizliği bir hüner gibi sergileyemezsiniz!
Ben şöyle yorumluyorum artık olayı; yani herhalde arkadaşlar günü kurtarma peşinde. Sahneye eser koymak bir disiplin işi değil mi? Ciddi bir iş değil mi? Sen mesela, yaratım gücün varsa eserine saygı duymaz mısın ya da icracıysan performansına saygı duymaz mısın? Geçen sezon sahneye saten kırmızı slip donla çıkan Hamlet de gördü bu gözler.
Ünlü bir Rus yazarın hikâyesini alıp çöpe çevireni de izledim. Hâsılı kelam eskiden bol bol tiyatro yorumu yazarken artık yazacak oyun bulamaz hale geldim. Adam anlatamıyor, adam güldüremiyor, beden dili yok, üslup yok… Ben oyunda ön sıradaysam saate bakmam saate, olur da oyuncu görür diye. Ne oyunlar izledik yahu dakikalarca ayakta alkışladığımız. Ne oyuncular gördük elleri titreyen ama deli gibi alkışladığımız. Nedir bu ya hu? Bilmeyen gider, izler, yapılan sokak şakalarına güler ve sonrasında evine döner.
Mesela Levent Üzümcü’nün benzer bir anlatı oyunu var İBB Şehir Tiyatrolarında oynayan… Kaç senedir oynuyor İzlemeye doyamazsınız. İşte oyun, işte performans. Bari başka sanatçıları ve eserleri izleyin de örnek alın.
Umarım düze ve sonra da zirveye çıkarız.
Godot’yu beklemeye devam, içim şişmiş ayol!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder