Film klasik
Heneke filmlerinden biraz farklı olarak psikoseksüel bir bakış açısıyla
izlenmesi gereken bir film. Bu sayede önyargılardan arınmış bir şekilde
karakter analzi yapabilirsiniz. Klasik bir film beklentiniz varsa hiç
ilgilenmeyin derim.
Her şeyden
önce bu filmle En İyi Kadın Oyncu dalında Avrupa film ödünlü sonuna kadar hak
etmiş İsabelle Huppert’i tebrik etmek gerekiyor. Rolü zordu ve başta da
belirttiğim gibi filmdeki derinliği anlamak için öncelikle Freud’un
psikodinamik (ruhsal-cinsel) akımını biraz incelemek lazım. Huppert filmde Profesör-eğitmen.
Bu film bana
Siyah Kuğu filmini anımsattı biraz. Çok kişi filmin son sahnesini saçma bulmuş
oysa ki benim için en etkileyici ve aklımda kalan sahneydi. Özellikle kadının
kendini bıçakladıktan sonra çıkıp gitmesi… İşte film böyle bitmeli dedirtti
bana. Nedensiz ve sebepsiz diyebileceğimiz “ruhsuz” bir bitiş fakat büyük
derinlik barından ve büyük ruhların idrak edebileceği bir son. İdrak edin
kardeşim ben ne yapayım! İlla son sahnede biri mi ölmeli, ya da aşıklar
kavuşmalı yolun ortasında sarmaş dolaş dönmeli mi ya da ne bileyim yangın
çıkmalı her şey kül mü olmalı, yani o kadar net, o kadar keskin mi olmalı bu
son sahneler? Hayır!
Ben şiirin
ikinci yenilerini severim bir de bitmeyen filmleri! Bu film de onlardan
biriydi. Annesiyle yaşayan bir kadın. Kadının içinde ki büyüleyici kaos izleyeni de
içine çekiyor.
Az daha
unutuyordum; Huppert, ilk sahnelerde piyano dersinde bir öğrencisine besteleri o kadar
iyi öykülendiriyordu ki aklıma Fazıl Say’ın kitaplarında okuduğum şeyler geldi.
O satırları okuyana kadar besteleri bu şekilde dinlemek, analiz etmek hiç
aklıma gelmemişti doğrusu.
Fazıl’a
hocası emprovizasyon yani doğaçlama çaldırırmış ki benim için en güzeli budur
çünkü sanatın temelinde ilahi bir güç olduğuna inanıyorum, tıpkı gökten inen
yağmur taneleri gibi, doğaçlamada O’nun sana sunduğu ilhamla gelen notalar…
Derin ve özel bir mevzu.
Bir büyüğüm
demişti ki; “en çok sevdiğim şey yağmur taneleri…” “Neden?” “Çünkü O’na çok
yakındılar”
Romantik bir
incelik… Fazıl’da kalmıştık. Hocası doğaçlama çalmasını söylediğinde ilave
edermiş:”yolda duyduklarını çal…” Korna sesleri, trafik, araba, insan sesleri…
Zenginliği düşünebiliyor musunuz? Harika!
Bu filmin
ilk dakikalarında da bunu görüyorsunuz ama ilerleyen dakikalar tam bir
psikolojik sarsıntı. Annesiyle yaşayan bir kadının bastırılmış duyguları demek
bana konuyu kesip atmak gibi geliyor ama kısaca özetlersek; kadın zekâsının
duygularını yendiğini söylüyor. Aslında bu tam bir saçmalık. Bence kadın
kendini zorluyor. Yeni bir öğrencisi oluyor. Çocuk çok yetenekli. Öğretmenine
aşık oluyor, kadının da ona ilgisi var fakat devreye gözünde çok büyüttüğü
zekasını sokuyor işte orada işler sarpa sarıyor…
İyi seyirler
fakat başta dediğim gibi şifa niyetine izleyin, yok bu şekilde izlemeyecekseniz
hiç izlemeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder