27 Nisan 2021 Salı

Kapı

 



Kadının yüz ifadesinde yıllar öncesinden kalma bir tebessüm vardır. Eski sokağın başında biraz durup geleni geceni izler. Güneş artık iyiden iyiye kendini hissettiriyordur... Heyecanla sokaktan aşağı yürümeye baslar. Apartmanın girişini hatırlar, heyecanla kapıyı iter. 

1800'lerden kalan soğuk bir görüntüsü vardır duvarların ve mermer merdivenlerin... Kadın ilk basamağa adim atacakken apartman görevlisi "asansörle çıkın, kime gelmiştiniz" der meraklı gözlerle... "iki... ikinci kata çıkacağım" Eski asansörün kapısı kapanır ve kadın ikinci katta bulur kendini. Kimseler yoktur. Koridorun duvarlarında eski fotoğraflar vardır. Adim adim gezer ortalığı. "Eskiden ne kalabalık olurdu" derken meraklı görevli çıkagelir elinde bir bardak çayla... "Ayakkabıcı duruyor mu hala?" "Evet" der adam; " besinci katta..." 

"Topukları kırmızı olsun, tıpkı eskisi gibi"... Kadın ayaklarında, kırmızı topuklu siyah süet ayakkabısıyla zarif adımlar atar.  İkinci kata iner  ve ayaklarının içiyle adim atar her basamakta bir kaç saniye bekleyerek. Sehpadaki cay soğumuştur, stüdyonun kapisi narin bir gıcırtıyla açılır... Astor Piazzola... Adamın şapkası yüzünü örtüyordur tıpkı on yıl önce olduğu gibi. Yerlerde takvim yaprakları görürüz... 

 


10 Nisan 2021 Cumartesi

Le Pianiste (Piyano Öğretmeni)

 


Film klasik Heneke filmlerinden biraz farklı olarak psikoseksüel bir bakış açısıyla izlenmesi gereken bir film. Bu sayede önyargılardan arınmış bir şekilde karakter analzi yapabilirsiniz. Klasik bir film beklentiniz varsa hiç ilgilenmeyin derim.

Her şeyden önce bu filmle En İyi Kadın Oyncu dalında Avrupa film ödünlü sonuna kadar hak etmiş İsabelle Huppert’i tebrik etmek gerekiyor. Rolü zordu ve başta da belirttiğim gibi filmdeki derinliği anlamak için öncelikle Freud’un psikodinamik (ruhsal-cinsel) akımını biraz incelemek lazım. Huppert filmde Profesör-eğitmen.

Bu film bana Siyah Kuğu filmini anımsattı biraz. Çok kişi filmin son sahnesini saçma bulmuş oysa ki benim için en etkileyici ve aklımda kalan sahneydi. Özellikle kadının kendini bıçakladıktan sonra çıkıp gitmesi… İşte film böyle bitmeli dedirtti bana. Nedensiz ve sebepsiz diyebileceğimiz “ruhsuz” bir bitiş fakat büyük derinlik barından ve büyük ruhların idrak edebileceği bir son. İdrak edin kardeşim ben ne yapayım! İlla son sahnede biri mi ölmeli, ya da aşıklar kavuşmalı yolun ortasında sarmaş dolaş dönmeli mi ya da ne bileyim yangın çıkmalı her şey kül mü olmalı, yani o kadar net, o kadar keskin mi olmalı bu son sahneler? Hayır!

Ben şiirin ikinci yenilerini severim bir de bitmeyen filmleri! Bu film de onlardan biriydi. Annesiyle yaşayan bir kadın. Kadının içinde ki büyüleyici kaos izleyeni de içine çekiyor.

Az daha unutuyordum; Huppert, ilk sahnelerde piyano dersinde bir öğrencisine besteleri o kadar iyi öykülendiriyordu ki aklıma Fazıl Say’ın kitaplarında okuduğum şeyler geldi. O satırları okuyana kadar besteleri bu şekilde dinlemek, analiz etmek hiç aklıma gelmemişti doğrusu.

Fazıl’a hocası emprovizasyon yani doğaçlama çaldırırmış ki benim için en güzeli budur çünkü sanatın temelinde ilahi bir güç olduğuna inanıyorum, tıpkı gökten inen yağmur taneleri gibi, doğaçlamada O’nun sana sunduğu ilhamla gelen notalar… Derin ve özel bir mevzu.

Bir büyüğüm demişti ki; “en çok sevdiğim şey yağmur taneleri…” “Neden?” “Çünkü O’na çok yakındılar”

Romantik bir incelik… Fazıl’da kalmıştık. Hocası doğaçlama çalmasını söylediğinde ilave edermiş:”yolda duyduklarını çal…” Korna sesleri, trafik, araba, insan sesleri… Zenginliği düşünebiliyor musunuz? Harika!

Bu filmin ilk dakikalarında da bunu görüyorsunuz ama ilerleyen dakikalar tam bir psikolojik sarsıntı. Annesiyle yaşayan bir kadının bastırılmış duyguları demek bana konuyu kesip atmak gibi geliyor ama kısaca özetlersek; kadın zekâsının duygularını yendiğini söylüyor. Aslında bu tam bir saçmalık. Bence kadın kendini zorluyor. Yeni bir öğrencisi oluyor. Çocuk çok yetenekli. Öğretmenine aşık oluyor, kadının da ona ilgisi var fakat devreye gözünde çok büyüttüğü zekasını sokuyor işte orada işler sarpa sarıyor…

İyi seyirler fakat başta dediğim gibi şifa niyetine izleyin, yok bu şekilde izlemeyecekseniz hiç izlemeyin.

 

 

Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...