Nişantaşı’nda bir sergi açılışına davetliyim…
Yoldayım… Hem yürüyorum hem gece gördüğüm rüyayı düşünüyorum.
Kendi kendime söyleniyorum yine garip garip rüyalar görüyorsun diye.
Galeriden içeri giriyorum. Oldukça kalabalık. Şık bir garson
elinde tepsi şarap ve meyve suyu servisi yapıyor… Ressamlar, konuklar tabloları
yorumluyor. Ben de tek tek tabloları dolaşmaya başlıyorum.
Taşköprü isimli bir tablonun önünde duruyorum. Ne tuhaf diyorum
kendi kendime çünkü ressamın imzasını göremiyorum. Galeri sahibi tanıdık bir
dost beni görünce hemen yanıma geliyor. Selamlaşıyoruz. Tabloyu soruyorum elimle
göstererek, kimin bu tablo diyorum. Pardon hangi tablo diyor… Taşköprü tablosu diyorum.
Nerede diyor, işte bu diyorum elimle tabloyu işret ederek. Başımı geri çevirdiğimde
etrafımda kimse olmadığını görüyorum. Elimdeki kadeh yere düşüyor… Beyaz zemin
kırmızıya boyanırken, tablonun içinden insan sesleri geldiğini duyuyorum.
Korkarak tabloya dokunuyorum. Hissettiğim şey sadece dokulu bir zemin.
Başımı geriye çevirecekken küçük bir el beni tablonun içine
çekiyor.
Ayaklarıma dikenlerin battığını hissediyorum. Virane bir
yer. Çalı, çırpı… Nerede olduğumu düşünemeden kendimi o köprünün üzerinde
buluyorum.
Boş köprünün üzerinde bir sürü gölge görüyorum… İnsan
sesleri duyuyorum…
Çocuklar…
Çocuk sesleri geliyor kulaklarıma.
“Neden buradayım” diyorum…
“Bir neden mi arıyorsun” diyor küçük bir çocuk.
Üzerinde günümüze ait olmadığı belli olan kıyafetler var şaşırıyorum.
Lanetlendiğimi düşünüyorum önce…
Çocuk kahkahayla gülmeye başlıyor karşımda, iyice
sinirlerimi bozuyor onun o alaylı hali…
“Seninle alay etmiyorum ki” diyor.
“Beni arayan sensin” diyor…
İçimden geçenleri nereden biliyorsun dememe kalmadan
karşımda kocaman bir adama dönüşüyor.
Başka bir mevsimde buluyorum kendimi.
Rüzgâr, fırtına… Adamın saçları uçuşuyor, yüzünü net olarak
göremiyorum.
Elimi tutuyor, köprüyü birlikte geçiyoruz…
Bana öyküler anlatıyor…
Geri dönmek istemiyorum.
BtLÂşK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder