En göz alıcı mavilerle kucaklanmış pencereleri, o
pencerelerin beyaz evleri bir yana… Mandalina kokan sokakları, erguvana
bürünmüş evleri bir yana… “Gitme kal bu şehirde” diyen gizli bir gücün varlığı
bir yana… Pazarları bir yana…
Bodrum için sıralayacağım o kadar çok şey var ki, konunun
dışına çıkmak istemediğim için kısa bir girizgâhla başladım yazıya. Konu Bodrum’la
alakalı olunca da kuru kuru lafa girmek olmazdı.
İleri de belki Bodrum yazılarına başlarım. Gidişat onu
gösteriyor.
Bodrumun pazarları derken neyi kastettiğimi bilenler
anlamıştır. Nur yağan bitpazarlarından bahsediyorum. Aslında tam olarak bitpazarı
da denmez. Daha ziyade ikinci el kıyafetlerin satıldığı pazarlar bunlar. En
büyüğü Bitez’de kuruluyor Pazar günleri. Benim müdavimi olduğum Pazar Yalıkavak’ta
o da Cumartesi günleri kuruluyor. Bitez’de ki oldukça büyük ve kalabalık. Güneş
gözlüğünden, ayakkabıya, takı aksesuarından, kitaplara, antika vazolardan
şamdanlara kadar ne ararsanız var. Saatlerce dolaşmaktan sıkılmayacağınız bir
curcuna burası.
Kimi kendi kıyafetlerini satıyor, kimi eşin dostun
verdiklerini. Kimi kazandığı parayla yoksullara yardım ediyor kimi de hayvan
barınakları için harcıyor. Buraya kadar her şey oldukça sıradan. Fakat gözden
kaçan bir detay daha var ki o da tüm bu eşyalarda birilerinin izinin olması.
Hiç tanımadığınız belki de hayatınız boyunca karşılaşmayacağınız ve belki de
karşılaşacağınız ama asla tanımayacağınız birilerinin eşyalarına dokunmak,
satın almak, evinizin bir köşesinde, gardırobunuzda ona yer açmak bana masalsı
geliyor.
Dün Bitez Pazarında dolaşırken bir bayanla selamlaştık.
Sattığı kıyafetleri tanıtıyordu. Sanki kıyafet değil beni birileriyle tanıştırıyor
gibiydi. “Bakın bu gömlek hiç kullanılmamış, bir ressamın gömleği…” Kırk yıldır
dolabımda duruyor bu gömlek diyerek vermiş satan bayana. Bana da ilham versin
madem, bir kırk yıl da benim gardırobumda dursun diye aldım gömleği. Yıkadım,
ütüledim ve giyip aynanın karşısında üzerimdeki gömleğe baktım. Kendime değil,
gömleğe… Çok yaşlı ve yepyeni bir gömlekti. Eski değil, yaşlı bir gömlekti o.
İşin en güzel yanı alışverişten ziyade insanlarla konuşmak,
sohbet etmek. Mesela kendi tasarladığı kolyeleri satan kadının kolyelerini
anlatışını dinlemek, güzel bir şarkıyı dinlemek gibiydi benim için.
Hindistan
seyahatinde bavullar dolusu ıvır zıvır alıp hiç birini kullanmadığını anlatan
kadına, kendimin de çarşı Pazar görünce duramadığımı anlatmam ve anlatırken
karşılıklı gülüşmemiz bitpazarına yağan nurun başka bir yüzüydü sanırım.
Bir pazarı daha var buranın oraya gitmedim henüz. Sanırım
benim için bu ikisi yeterli olacaktır ki Yalıkavak pazarını tavaf etmek olmazsa
olmazım oldu. Birinci tur normal, ikinci tur normal artık üçüncü turda şapkamı
öne çekip, gözlüklerimi çıkarmamayı tercih ediyorum. Yoksa siz de mi benim
gibisiniz? Eşyalarla konuşan, onlara hikâyeler yazan, dokunduğunuzda bir şeyler
hisseden biri…
Bodrum’a gittiğinizde unutmayın bu pazarlara uğramayı ve
mutlaka bir şeyler alın, iyi gelecektir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder