25 Mayıs 2024 Cumartesi

İzafiyet

 


Einstein adını duyduğumuz zaman çoğumuzun aklına dilini çıkartmış beyaz saçlı komik suratlı bir adam ve fizik denklemlerinin yazılı olduğu siyah bir tahta belki.

Ama hiç birimizin aklına görünenin aksi çok farklı bir hayatları olma olasılığı gelmez bu adamların. Hoş neden gelsin ki değil mi? Bize ne elin fizikçisinden diyebilir insanoğlu… Ama öyle olmamalı. Çok sevdiğim insanları her zaman araştırmışıdır. Fazıl’ından, Mozart’ına onlarla alakalı okumadığım kitap makale kalmamıştır… Kafka mesela, didik didik araştırmışımdır bu da benim merakım. Eserlerinin nasıl şekillendiğini görebiliyorum bu sayede. Mozart dinleyerek kitap yazabilirken, Fazıl’ın sadece yazdığı kitapları ve söyleşilerini seviyorum.

İzafiyet’e gelirsek…


Kostümler harikaydı özellikle Einstein’in makyaj ve hırkasına bayıldım, kızı rolündeki Margaret’in kostümleri de alkışı hak ediyor. Nice dönem oyunları gördü bu gözler ve nice “bu kadar da olmaz” dedirten kostüm ve dekor gördük! Hocalarımız hiçbir şey bulamazsanız siyah ile nötrleyin derdi. Ve fakat kimileri de 1700’lerden bir hikayeyi bugünün kostümleriyle gözümüze sokabiliyor!

Dekor da çok iyi ve keyif vericiydi. Girizgâha bayıldım zaten… Kar yağıyor, tek bir ışık ve Einstein huzurlarınızda!

Ve bir gazeteci gelir Einstein’la röportaj yapmaya… Birçok şey ortaya dökülür sorulan soruların arasında ve sonunda Einstein’da bilim adamlığından sıyrılarak içindekileri döker. Ama samimidir, ben istemedim, onlar istedi der…

Neyi diyeceksiniz ama onu da izleyip siz göreceksiniz. Ankara Devlet Tiyatrosunun turne kapsamında sergilediği oyunun son gösterimi yarın yani 26 Mayıs Mecidiyeköy büyük sahnede.

 


24 Mayıs 2024 Cuma

Kalabalık Duası

 




Ne nizamlara s*çıyoruz be Abdullah efendi… Ve günün sonunda huzurla s*çmanın ne nimet olduğunu anlayıp kabul ediyoruz.
Volkan Çıkıntıoğlu’nun yazdığı, Güray Dinçol’un yönettiği ve Tolga İskit’in zaman zaman Üsküdar’ın kadim efendileri kadar sabır göstererek oynadığı oyunu bir de buradan alkışlıyorum.
Sabır dedim zira oyuncu ya da herhangi bir sahne sanatçısı çalan cep telefonlarına sabretmek zorunda değil. Hiç unutmam kaç sene önce bir oyunda Sema Keçik çalan bir telefona açıkça tepki göstermişti ve bir de Elçin Atamgüç’ün tepkisini unutmam. Bu arada İBB Şehir Tiyatrolarında Can Yeleği adlı oyun hala varsa ya da her neredeyse mutlaka izleyin ama Elçin Atamgüç performansı olağanüstüydü not düşelim.
Neyse ne! Kapatın artık şu telefonları oyuna girince! DT sahnelerinde oyundan önce anons veriliyor illa öyle mi olsun?
Hepimiz kendi koşullarımız içinde hayatı sorgularız. İş en son alın yazımıza gelir dayanır. Bu da sırların sırrı değil mi? Oyunda İstanbul’un nezdinde bu sırrı çözmeye çalışıyoruz hep beraber.
Birlikte müjdelenmiş kişiyi bekliyoruz. Ara sıra ekleriz biz aslında onu da gelmez bir türlü. Hatta o kadar abartırız ki o belki sensindir belki de ben.
Absürt tür diyebileceğimiz oyunda kullanılan objelerden en çok ve tabi ki kitabı ve devamında kağıt sandalı beğendim. Hele o hayatın sırrı kısmı… Onu sona saklıyorum.
Oyunda konu; keşmekeş ve nizam durumları arasında anlatılıyor. Keşmekeşin savunucusu Abdullah efendi, nizamın savunucusu ise Üsküdar’lı cüce Rıfkı Efendi. Kitabın yazarı da o. Diyor ki kitapta; nizamına s*çayım Abdullah efendi.
Bir saatlik İstanbul kaosu içinde beynimizde dolandı oyuncu, Balat’tan girdi bilmem neredeki en eski ağacın kökünden çıktı. Yine izleyici altın tepside izleyiciye sunan çok güzel bir oyun daha ve bu cümle her zaman kurulmuyor bilginize.
Ve hayatın sırrına gelince, diyor ki Rıfkı efendi memleketi terk etmeden önce; dünyadaki en büyük nimet, zorlanmadan, huzurla, rahatça büyük abdestini yapmaktır.


Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...