30 Ekim 2022 Pazar

Ali Poyrazoğlu’ndan unutulmayacak bir ziyafet; Ödünç Yaşamlar

 

Oyun mu demeliydim yoksa ziyafet mi? Ziyafet, oyunun dilinden de aldığım cesaretle cuk oturdu. Aynı adlı kitabında da şöyle diyor usta; “Zihin  arada bir kendine ziyafet çeker. Anımsama ziyafetleri. Ayin düzenler geçmişe doğru. Keyifli gezilere çıkar. Bir kişi için düzenlenmiş özel yolculuklardır bunlar.”

İşte biz de bu akşam öyle bir yolculuğa çıktık ki, başta Nazım’ın dizeleriyle düşündük, ortada gülerken bir de baktık ki koca koca ustaların gölgeleri altında ağlıyoruz. İlk kez bir yazımda oyuncu demeyip usta diye hitap edeceğim; Ali usta! Ali usta sahneye Nazım’ın 1956’da yazdığı ve Livaneli’den dinlemeye alışkın olduğumuz Karlı Kayın şarkısıyla girdi ve hep bir ağızdan söylemeye devam ettik. Sıraları gezdi elinde mikrofonla. O an anlıyorsunuz zaten içindeki çocuğa dört gözle baktığını. Şimdi de okuyuverelim yürekten dökülmüş satırları ki şiiri çok daha uzundur.
“Karlı kayın ormanında

Yürüyorum geceleyin

Karlı kayın ormanında

Yürüyorum geceleyin

Efkârlıyım, efkârlıyım,

Elini ver, nerde elin?

Efkârlıyım, efkârlıyım,

Elini ver, nerde elin?

Memleket mi, yıldızlar mı,

Gençliğim mi daha uzak?

Memleket mi, yıldızlar mı,

Gençliğim mi daha uzak?

Kayınların arasında

Bir pencere, sarı sıcak

Kayınların arasında

Bir pencere, sarı sıcak

Ben ordan geçerken biri:

"Amca, dese, gir içeri."

Ben ordan geçerken biri:

"Amca, dese, gir içeri."

Girip yerden selâmlasam

Hane içindekileri

Girip yerden selâmlasam

Hane içindekileri

Yedi tepeli şehrimde

Bıraktım gonca gülümü

Yedi tepeli şehrimde

Bıraktım gonca gülümü

Ne ölümden korkmak ayıp,

Ne de düşünmek ölümü

Ne ölümden korkmak ayıp,

Ne de düşünmek ölümü.”

Düşünmenin ardından bir armut hikâyesi başladı ki sormayın gitsin. Her lafa alkış mı olur? Oldu vallahi. Ağız dolusu gülmeye de hasret kalmışız o ayrı ama herkese de gülünmez ya! Usta bu, aldı herkesi avucunun içine. Gösteri interaktifti bir ara onu da aştı ya neyse. Merak eden gidip görsün, aman ilk sıralara oturmayın ya da siz bilirsiniz. Benden söylemesi.

“Armuuut, armuuuut…” Bu gece herkes rüyasında armut görecek bu kesin. Hayatın acı bir gerçeğini de bir armutun içine sığdırmış usta. Bilen bilir “görülmüş” damgalı cezaevi mektuplarını hatta kitapları! Bazı hayatlar kolay değil, işte kolay olmayan hayatlardan çıkıyor bu ziyafet sofraları. Ali ustanın sofrası, belki asırlarca açılacak demek istediği çok şeyi olup da susanlara.

Bir yerde de diyor ki; “gençlere ilişmeyin, onlara kızmayın.” Bu sofrada anlayışlı olmak da var. Herkesin doğrusu kendini bağlar, sen saygıyla sevgiyle kucakla insanı diyor ve hoop Hamlet oyunun ortasına atıveriyor izleyenleri!

“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

Düşüncemizin katlanması mı güzel,

Zalim kaderin yumruklarına, oklarına

Yoksa diretip bela denizlerine karşı

Dur, yeter! Demesi mi?”

Hangisi diyor usta hangisi?

Oyunculuk sınavına hazırlanışını anlatıyor… Hamlet’e çalışmış. Şiirler, tiratlar, Shakespeareler, Moliereler sular seller gibi. Kendine güveni tam! Ta ki biricik hocası Yıldız Kenter’in karşısına çıkana kadar. Öğrencilerine “caniko” dermiş Kenter ve dahi sevdiklerine de muhtemelen… Sınavı kazanırsa duyacağı söz “caniko” olacak… Duymuş mu peki? Söyler miyim canım! Gidip izleyin diyeceğimi okuyanlar bilir. İzleyin bakalım neler olmuş!

Ama ne anılar…

O ne anılar; Müjdat Gezenler, Hülya Koçyiğitler… Tiyatronun duayenleri, Muhsin Ertuğrul ile başlayan bir eğitim kadrosu. İnsan önünü ilikleyip hazır ola geçme ihtiyacı hissediyor dinlerken bunları. İmreniyor da tabi. Sanat bir anlatma arzusudur. Tiyatroysa bunun başlangıç noktası. Hep anlatmış insanoğlu, hep bir derdi varmış ezelden…

Ali usta anlattıkça, o dönemin disiplinini, imkânlarını ve o kısıtlı imkanlarla ortaya konan eseri, insanların birbirlerine olan saygısını düşününce insan imrenmez mi? Çok şükür ki anlatıyor ve yazıyor, hatta bir uygulamada da kendi sesinden dinleyebilirsiniz Ödünç Yaşamları.

Gösterinin sonunda sahneye girdiğinde koltuğun üzerine bıraktığı sırt çantasını açtı ve aklına gelen şairleri başta Nazım ve Orhan Veli, aklına gelen tiyatro sanatçılarını başta Bedia Muvahhit, Yıldız Kenter, Adile Naşit olmak üzere ve “onlara göndereceğiniz alkışları çantama dolduruyorum onlara iletmek üzere” dedi. Alkışlarımız kelebeklere döndü Onun da dediği gibi ve çantasına doldu gözyaşları arasında…

Bir de Zeki Müren anısı var ki, bu tiyatro çabası, emeği, yükü etrafında; izlemeyen kalmasın.

Sadece “güleceğim, biraz da güleyim, komik, laylaylom” diye gidilecek bir oyun değil. İçinde gerçekten hayat ve hayatların olduğu, kapıların aralandığı harika bir tek kişilik ama çok kalabalık bir gösteri.

Sağlıkla nice gösterilere Ali Poyrazoğlu

Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...