28 Aralık 2021 Salı

Çetin Ceviz

 


Komedi oyunları üzerine çok yazmam takip edenler bilir. Öyle ki en son Haldun Dormen’in başrolünde olduğu Kibarlık Budalası üzerine yazmıştım üzerinden üç yıl geçti sanırım ve konunun yarısı Haldun Dormen’di haliyle.

Ben şimdi Çetin Ceviz adlı oyundan mı bahsetmeliyim yoksa yazan, yöneten ve oynayan Nami Esatgil’den mi bahsedeyim.

İzlemeyeceğiniz varsa da izleten oyuncuyu oldum olası sevmişimdir Nami Esatgil gibi.

Kadro mükemmeldi. Yüzlerine aşina olduğumuz başarılı oyuncular; Nami Esatgil, Tuna Arman, Murat Tavlı, Arzu Budak, Efsane Geçen ve Komiser Şehabettin rolünü hakkıyla veren oyuncumuz…

Mesleğinin kasap olduğunu oyunun ilerleyen dakikalarında öğrendiğimiz “kibar kasap” (Nami Esatgil) eşinin kendini aldattığı gerekçesiyle cinayet işlemeye karar verir. O kadar nahifdir ki bizim kasap, çantasında nimet üzerine edilecek olası yeminler için bir kangal sucuk taşıyacak kadar. Kasap sonuçta ne taşısın adam! Her fırsatta o sucuk çantadan çıkar ve “ekmek nimet çarpsın” duasıyla öpülüp alına koyulur.

Kasap karısının sevgilisini öldürmeye niyetlidir ve adamın evine gider. Ve Kemal’i görünce karısına da hak verir “residence gibi adamsın” der Kemal’e… Öldürdüm öldüreceğim derken bir türlü beceremez ve Kemal’le dost olur. Evin temizlikçisi Yeter oyunda tamamlayıcı rol oynuyor. Onsuz olmazmış bence de…

İşte size sürpriz, Kemal’in karısı gelir eve.

Ama hiç öyle tahmin edeceğiniz şeyler olmaz … İki perdelik oyunu ayakta tutmak zordur. İki kat performans ve yazarken de zeka gerektirir. Oyun hiçbir sahnede tekrara düşmedi. Zekice kurgulanmış senaryonun üzerine sempatik doğaçlamalarla da renklendi. Hepsi bir yana Nami Esatgil’in hatırına gidin izleyin oyunu. Hatta bence bu oyunu tek başına oynasın, rica ediyorum.

İzlenir, vallahi izlenir…

Oyunu sadece anlatsın. Ve ara ara yere atsın kendini ama lütfen sert zemine düşmesin, yumuşak yere ölsün ve yumuşak yere düşsün. Baş şartı bu zaten.

Mükemmel oyunu, “olduğu gibi” oyunculuğu için bir kez de buradan alkışlıyorum ve nezdinde tüm oyuncuları…

Tüm oyunlarını izleyin derim.

Canım sucuk ekmek çekti ya benim! Nöbetçi kasap bulun bana!


21 Aralık 2021 Salı

Tuna Kıvrımı

 



Oyun “günü kapatmak”la başlıyor…

Barda çalışan garson kız hesabı kapatıyor… Barı kapatıp evine gidecek. Gün kapandı yani. Günü kapatan bir adamsa bara geliyor ama hesap kapanıyor nasıl olacak bu iş?

Olay Tuna Nehri üzerindeki bir barda geçiyor. Oyunda iki yalnız insanı izliyoruz. Hayatta yalnız kalmış iki insan. Yalnızlık kimine göre tercih kimine göreyse kader! Hatta makûs kader…

Bu çiftimiz ise makûs kaderlerini yaşıyor. Adam bundan çok da haberdar değil ama haberdar olup da belli etmiyor da olabilir. İşin o kısmı size kalmış. Sizce?

Oyunun gidişatı bizi insan egosunun hadiseleri nereye taşıyacağına kadar götürüyor. Çatışma çatışmayı doğururken ikili ilişkilerde maalesef sık yaşanan diyalog sorununa ulaşıyoruz.

İki yalnız insanın içi dünyasında adımlar atarken birçok yerde kendimize rastlıyoruz aslında. Ve böyle bir çatışmadan sizce ne doğardı? Tabi ki aşk!

Kadın en sonunda dayanamaz ve “bana âşık ol” der. Tabi bu cümle bir anda karşımıza çıkmıyor. Onca diyalog ve çatışmanın ardından sonuç aşka çıkıyor… Ama nasıl bir aşk. Ne kadın adama ne de adam kadına güveniyor.

Bu esnada kadın eski eşinden bahsediyor. Dedim ya konu konuyu davet ediyor.

Psikolojik bir oyun olan Tuna Kıvrımın’da Garsonu Emel Çölgeçen, müşteriyi ise Fatih Al oynuyor. Macar bir romancı olan Ferenc Karinthy’nin yazdığı oyunu Gökçer Genç yönetiyor. Oyunun dekoruna ayrıca alkış lütfen…

Kadın üzgün, adam kararsız. Üzülsem mi sevinsem mi gibi bir hali var. Kadınsa adamı devamlı şaşırtıyor. Peki biz buna şaşırdık mı tabi ki hayır. Normal hayatta da erkek ne kadar stabilse kadın da bir o kadar devingen ve tabi ki konuşkan. Bunu sahnede de görmek izleyiciyi bir çok sahnede güldürdü.

Yeni başlayan bir ilişkinin gerçeklerini ve hatta bizlerin de gerçek hayatta göremediğini ortaya serdiler ustalıkla.

Ve gün kapanır yarına olan umutla. Saatler geçer, gün biter ama herkesin günü farklı biter. Bugün sizin gününüz nasıl bitecek acaba?





14 Aralık 2021 Salı

Aklımda Bir Yer var

 


İsim oyunun önüne geçer mi diye sorsalar bugün itibariyle “evet” derim. Tabi oyuna haksızlık etmiyorum ama ismi hepimiz için var edilmiş bir isim diyebilirim.

“Aklımda bir yer var”

Ya senin aklında ne yer var? Belki düşünsel belki de tamamen maddesel… Şurada olmak isterdim, adada ya da en sevdiğim kitabın en can alıcı satırında ya da birinin aklında!

Oyun Seçil’in ( Nesrin Kazankaya) sahneye kucağında bir kâse ve çırpıcıyla girmesiyle başlıyor. Önünde mutfak önlüğü pasta kekinin hamurunu çırpıyor… (Kendime söz; yarın bir dilim frambuazlı pasta ve kahve ısmarlayacağım).

Seçil Beniz ünlü bir yazar ve başarılı da… Kucağında hamur karıştırırken bile roman karakterlerinin akıbetini düşünecek kadar.

Fonda Brahms çalıyor… Bir ara onunla da çatışıyor. “da” diyorum zira bu kadın çok çatışıyor. Kim bilir belki de çok çalışmak ona çatışarak yol almayı öğretmiştir.

Yazıyor olduğu romanın etrafında dolaşırken bin bir düşünceyle kendini dışarı atmak istiyor. Deniz havası ona iyi gelebilirdi. Belki dalgalar yeni bir karakter getirirdi ayaklarının ucuna… Tam çıkacakken oğlu (Oğuz İşçi) çıkagelir yanında kızıyla.

Sude!

Seçil çatışacak yeni birini bulmuştur bile; torunu Sude!

Fakat oyunun sonunda büyük bir sürpriz sizi bekliyor. Huyum kurusun, ne filmlerin ne de oyunların sonunu yazmam. Gidin de görün derim.

Sude (Meva Gökalp) çok iyi bir oyuncu. Çok genç ve bence gelecek vadeden başarılı bir kız. Bu oyundaysa babaannesini biraz çileden çıkaran bir kız. Fazla zeki, fazla akıllı, fazla bilgili… Belki de “fazla” değil de tam da olması gerektiği gibi. Fakat Seçil bundan hiç de hoşnut değil zira Sude babaannesinin eksiklerini yüzüne cesurca vuran bir karakter.

Sebebine gelince; babaannesi hayalleri uğruna oğlunu küçük yaşta terk ettiği için. O buna “terk etmek” demiyor “kendi hayatımı yaşamayı tercih ettim” diyor. Keşke normal hayatta da herkes bu kadar dürüst olabilse.

Sude’nin babası da tıpkı babaannesi gibi yazar olmuştur.

Duygusal olarak çok katmanlı diyebileceğim bu oyunda bir yarış da söz konusu. Hangimiz daha başarılıyız?

Oyunda zaman zaman sinemasal deyimle flashbacklar da yaşıyoruz. Tek sevmediğim şey; teknik görsel ve seslerdi. Asla gerek yoktu. Oyun içerik olarak güzel ve yaslanmasını gerektirecek bir şeye ihtiyacı yok. Tiyatro da bu değil mi; en yalın anlatım sanatı. Dümdüz...

Ayakta alkışladık. Tebrikler. 




Merhaba Halikarnas Balıkçısı

  Merak ettiğim bir oyundu “Merhaba Halikarnas Balıkçısı” Sebebi kırmızı çizgilerimden biri olan M. Cevat Şakir anlatısı olması. Bu bir an...